Sayfalar

14 Aralık 2013 Cumartesi

İhaneti buradan izleyin! AKP, yok olmak üzere olan PKK'yı son anda kurtardı ve körükledi. -video-





Emekli bir TSK Albayı ihanetin resmini çiziyor !

Gücü yeten bunlara cevap versin, açıklama yapsın. 


AKP'nin ve Tayyip'in ihanetlerini Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri
EMEKLİ KURMAY ALBAY ÜMİT YALIM anlatıyor.

Emekli bir TSK Albayı ihanetin resmini çiziyor...

" AKP iktidara geldiğince terör büyük oranda sıfırlanmıştı. PKK teröristlerinin büyük çoğunluğu Kuzey Irak'a kaçmak zorunda kalmıştı. Bunlar silahlarını gömerek ya da satarak ortadan kaybolmuşlardı. Yani bu gün AKP'nin hedef gösterdiği durum AKP iktidara geldiğinde zaten vardı. Hatırlarsınız, teröristbaşının kardeşi Osman Öcalan, teröristliği bırakmak zorunda kalmıştı ve Kuzey Irak bölgesinde fırıncılık yapıyordu. Şu anda hala fırıncılık yapıyor.

Ne oldu peki? Bakın ABD hemen devreye girdi, bildiğiniz gibi 4 Temmuz 2003 tarihinde
maalesef askerimizin başına çuval geçirildi, ondan sonra artık olaylar gelişmeye başladı. Ve 2004 yılında Amerika ısrarla, Kuzey Irak bölgesindeki tampon bölgenin kaldırılmasını istedi.

5 Ekim 2013 Cumartesi

Gizli Ermeni APO'yu, Gizli Ermeni Devlet Bahçeli ipten almış (Bir Artin Agopyan hikayesi)

devlet bahçeli apo
devlet bahçeli apo


"Apo'yu ipten Bahçeli Kurtardı..."

Partisinin dünkü toplantısında Aktütün'deki askeri ihmalleri görmezden gelerek, hükümete yüklenen MHP Lideri Bahçeli'ye, MHP'li eski Bakan Öksüz'den şu şok cevap geldi: “Apo'yu asacağım diye iktidara gelip, terörist başını idamdan alan Bahçeli'dir...”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli`nin dünkü Meclis Grup Toplantısı'nda, 17 Mehmetçiğin şehid düştüğü Aktütün baskınındaki bir bir ortaya çıkan askeri sorumsuzluklara hiç değinmeyip, sadece hükümete yüklenmesi tepkilere neden oldu.

ANASOL-M döneminde MHP'den Ulaştırma Bakanlığı yapan Enis Öksüz'den de MHP Lideri Devlet Bahçeli'ye sert tepki geldi. Devlet Bahçeli'nin Başbakan Yardımcısı olduğu ANASOL-M iktidarı döneminde, kaçacak deliği kalmayan terörist başı Abdullah Öcalan'ın ipten alındığını belirterek, “Bugünkü tablo kimin eseri?” diye sordu.

Enis Öksüz, Bahçeli'ye yüklenerek, şunları söyledi:

“Allah'ın bir olduğuna inanmasam, Devlet Bahçeli'nin ‘Allah birdir' sözüne bile inanmayacağım. Böyle birisi çünkü. Bugün ‘bir' dediğine yarın ‘iki' der. Apo'yu asacağım diye iktidara gelip, terörist başını idamdan alan Bahçeli'dir.. ANASOL-M döneminde PKK'ya karşı alınacak tedbirleri engelleyen Bahçeli'dir.. Banka hortumcularına af çıkartan Bahçeli'dir.. Hırsızları kollayan Bahçeli'dir. Bugün şehidler üzerinden siyaset yapan da Bahçeli'dir. Adama sormazlar mı ‘İktidarda iken sen ne yaptın?..' diye.”

TERÖRİST BAŞI, ADETA KORUMA ALTINA ALINDI

12 Eylül 2013 Perşembe

Kod adı: el Kaide. Aslında el Kaide diye bir örgüt yok

kod adi; el kaide
kod adi; el kaide

NEDEN? 

Neşe Düzel'in Mahir Kaynak ile el ropörtajı

Bütün dünyanın dengelerini, ilişkilerini, hatta yaşama biçimini, anlayışını ve kültürünü sarsan, değişime zorlayan büyük terör olayları yaşanıyor. Bu terör olaylarının her birinin altında da El Kaide imzası var. El Kaide, yeryüzünde istediği her yeri istediği zaman vurabiliyor, yeryüzünün her tarafında eylemleriyle görünebiliyor ama yeryüzünün hiçbir yerinde görülmüyor ve yakalanmıyor. Dünyanın bütün devletleri istihbarat da dahil ellerindeki bütün güçlerle bu örgütü yakalamaya çalışıyor ama yakalayamıyor. Sanki bütün dünyadan daha güçlü bir örgütle karşı karşıyayız. Bu örgütün yaptığı terör eylemlerinin somut bir amacı ve somut bir talebi de yok. Bu nedir peki? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Dünyadan daha güçlü bir örgüt nasıl hiç görülmeden var olabilir? Bu anlaşılmaz ve açıklanması neredeyse imkânsız görüntünün arkasındaki gerçekleri, ihtimalleri, El Kaide'nin ne ve kim olduğunu, kim tarafından desteklendiğini, amacını, hangi siyasi çekişmenin içinde yer aldığını eski bir istihbaratçı olan Mahir Kaynak'a sorduk. Üniversitede 20 yıl iktisat profesörlüğü yapan ve 10 yıl MİT'te çalışan Kaynak, bilinen iddialardan değişik ve tartışılacak görüşler ileri sürdü. 

Dünya yine El Kaide paniği yaşıyor. Bu örgüt dünyanın her tarafında kendi varlığını gösterebiliyor ama dünyanın hiçbir yerinde görülmüyor ve bulunmuyor. Bu öyle bir terör örgütü ki, tarifi, tanrının tarifine benziyor. Dünyanın her yerinde var olabilen ve dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir örgütten söz edildiğinde, bir istihbaratçı ne düşünür? 
Bu örgütün olmadığını düşünür. 

El Kaide diye bir örgüt yok mu? Bu terörü başkaları yapıyor da, biz olmayan bir örgütü mü arıyoruz? 
El Kaide diye bir örgüt yok. Eğer bir örgütten bahsediyorsanız, bu örgütün siyasal bir hedefi olması gerekir. El Kaide'nin hedefi nedir sorusunun daha cevabı yok. Kimse El Kaide'nin hangi somut hedefe ulaşmak istediğini bilmiyor. Oysa İRA, ETA gibi terör örgütlerinin somut hedefleri ve somut coğrafi alanları vardır. Ayrıca bunların bir kadrosu ve bir örgüt yapısı da vardır. El Kaide'de bu unsurların hiçbiri yok. Ne kadrosu var, ne de coğrafi bir alanı. Bütün dünya eylem alanları bunların. 

El Kaide'nin bir dönem Afganistan'da kurulan Taliban düzenini bütün İslam dünyasında kurmayı hedeflediği söyleniyor. Sizce El Kaide'nin böyle bir amacı yok mu? 
Bir amaç ile eldeki araçlar arasında uyum olması gerekir. Elinize bir topluiğne alıp 'Ben adam öldüreceğim' derseniz olmaz. El Kaide'nin kendi gücüyle, İslam dünyasında öngördüğü rejimi kurması mümkün değil. Ne gücü, ne kadrosu, ne de destekleyicisi var. Aslında El Kaide diye bir örgüt yok. El Kaide, bir istihbarat servisinin yaptığı operasyonun kod adıdır. Bu yüzden de bizim önce yapılan bu operasyonu deşifre etmemiz gerekir. Çünkü El Kaide operasyonuyla dünyada bir siyasi sonuç yaratılmak isteniyor. 

8 Eylül 2013 Pazar

SAFINI SEÇ! SEN APTAL DEĞİLSİN!

sen aptal değilsin
sen aptal değilsin


Sağcı, Solcu, Şucu, Bucu hiç fark etmez. Türkiye'nin 3. dünya savaşında ABD ve İsrail'e ucuz asker olmasına karşı olan her ama herkesi bu sayfamıza bekliyoruz.

Bu sayfada / blogda

- ABD'nin katliamlarla dolu uzak ve yakın tarihi,
- ABD'yi aslında İsrail'in yönettiği
- ABD'nin ikinci İsrail olduğu,
- ABD halkının da bu savaşı istemediği,
- Ülkemizdeki siyasilerin ABD nüfuzunda olduğu,
- Suriye sorununun gerçek yüzü,
- Arap Baharı'nın kimlerin oyunu olduğu,
- Türkiye'yi ve Türkleri "deccal" olarak gören beş yüz milyon Siyonist Evanjelistin bulunduğu,

Eski AKP'li Ertuğrul Yalçınbayır: "Öcalan'ın idamını biz kaldırdık"

apo tayyip
apo tayyip


İlk AKP hükümetinin Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, Başbakan Erdoğan'a idam cezasını kimin kaldırdığını hatırlattı

Önceki gün AKP’nin iktidara gelişinin 10. yıldönümüydü. Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam kampında Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması için açlık grevi yapan cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûmlara seslenerek, “Bize şantaj yapmayın. Bu tür bir eyleminizle teröristbaşını evine göndermeyiz. Bu ülkede on binlerce insanın ölümüne vesile olan bir teröristbaşına idam verilmiştir, ama ülke maalesef birilerinin, bazı malum yerlerin baskılarıyla idamı dahi kaldırmıştır” diye konuştu. Erdoğan, bu sözlerini “Yapılan kamuoyu araştırmalarında birçok insanımız idamın yeniden gelmesini istiyor. Bunu biliyor musunuz?” diyerek tamamladı.
Bu sözleri izleyen ya da okuyan biri, AKP liderinin ezelden beri idam yanlısı olduğu ve hatta iktidarının 10. yılında artık idamın yeniden getirilmesi için kolları sıvadığı izlenimine kapılabilir.
Ertuğrul Yalçınbayır
Ertuğrul Yalçınbayır


Biz olmasak zor geçerdi

30 Ağustos 2013 Cuma

Hahamların torunları; Barzaniler

Barzaniler
Barzaniler


Mühtedîlikten Osmanlı'ya, İngilizler'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne isyana...

Hahamların torunları: Barzanîler


Kaliforniya Üniversitesi İbranî Dili Profesörü Tona Sabar'ın ilginç iddiasına göre, özellikle ünlü Barzanî ailesinden gelen hahamlar Kürdistan'ın bir çok yerinde dinî çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı

Yirminci yüzyılın başlarından itiba­ren Kuzey Irak Kürtlerinin tarihinde mühim rol oynayan Barzanî aşireti ve bölge­deki ilk faaliyetleri hak­kında bizde ciddî bir araştırma yapılmamıştır. Son zamanlarda Mesut Barzanî'nin bazı açıklamaları ile bir kez daha gündemimize gelen bu ailenin tarihî serüveninin özeti, dikkate değer.

Kuzey Irak'ın Hakkâri'ye yakın uç noktalarından birinde, dağlık bir arazide kurulan Barzan Köyü, çevre köylere hâkim bir noktada bulunmakta, Musul vilâyetine bağlı "Zibar" nahiyesinin de merkezini teşkil etmekteydi. Osmanlı Arşivi belgelerine göre 1909'da yine Barzan merkez olmak üzere üçüncü sınıf bir kazaya dönüştü­rülmüştü.(1)

Bu kaza ve çevresinde Barzan, Zibar, Beçil ve Fakih Abdurrahman aşiretleri ayrı ayrı yer­leşim birimlerinde yaşamakta ve çoğu kez de birbirleriyle "aşiret kavgası" yapmaktaydılar. Bu ne­denle Osmanlı yönetimi bölgede güçlü askerî karakollar kurmuş ve önemli miktarda güç bulun­durmak zorunda kalmıştı.(2) 

Aslın­da bu aşiretler çok büyük aşiret­ler değildi. Meşhur Kürt tarihçile­rinden Mehmed Emin Zeki, "1931'de Barzan aşiretinin 2750 hane olduğunu, yerleşik hayata geçip bağcılık, tütüncülük ve hayvancılıkla uğraştıklarını" yazar. (3)

Nakşibendiliğin yayılışı

Barzan Köyü'nün ne zaman kurulduğunu kesin olarak bilme­sek de bu köyün kurulmasında ve gelişmesinde Barzanî Ailesi'nin rolünü biliyoruz. Bu aile­den bilinen ve Barzan Kalesi'ni yapan ilk lider, Mesud'dur. Bü­yük Zap ırmağının sol kıyısında kurulan bu köye, başka bir yer­den damat olarak gelen Mesud, oğlu Said'i bölgedeki meşhur medreselerde okuttu. Said'den sonra oğlu Mesud da benzer bir eğitimden geçti. Özellikle onun oğlu Taceddin, tasavvufa ilgi du­yarak Barzan Köyü'nde bir tekke kurdu.(4)

Bu yıllarda bölgede Kadi­rîlik ve Nakşîlik önem kazanmış­tı. Bölgede Nakşibendîliğin ilk yayıcısı Mevlânâ Halid-i Bağda­dî'dir (1777-1837). 1809 yılında Hindistan'a giderek Abdullah-ı Devlevî'den (ks.) hilâfet alan Halid, kısa sürede bölgenin en etkin şeyhi olmuştu. Özellikle Hakkâri'li Abdullah Nehrî ve Palulu Ali Septî (Şeyh Said'in dedesi) aracı­lığıyla Kuzey Irak ve Doğu Ana­dolu'da yayılan Halidîye, Barzanîleri de tesir sahasına almakta gecikmemişti. Nehrîlerden Seyyid Taha, Barzanlı Şeyh Taceddin'e hilâfet vererek Barzan'daki tek­kenin aktivitesini hızlandırmıştı.(5)

Şeyh Taceddin'den sonra yerine geçen oğlu I. Abdüsselâm, Sey­yid Taha tarafından fıkıh dersleri almış olmanın da avantajıyla iliş­kilerini sıklaştırmış, hatta zaman zaman Halid-i Bağdadîyi (ks.) bi­le ziyaret etmişti. Kürt kaynakla­rına göre I. Abdüsselâm bu ziya­retlerinin birinde Mevlânâ Halid'den bölgenin Nakşî halifesi ol­ma iznini de almıştı. 1872'de şeyhliği oğlu Muhammed'e bıra­karak vefat etti.(6)

Siyasî Kürtçülerden M. Sıraç Bilgin, "I. Abdüsselâm, Osmanlı­ların mecbûrî iskânına ve zorla askere almalarına karşı ayaklan­mış, görüşmelere gittiği Musul'da asılmıştı"(7) dese de ne Osmanlı kaynakları ne de konuyla ilgili Kürt kaynakları bu bilgileri doğrulamamaktadır.

I. Abdüsselâm'ın öldürülmesi olayı ile ilgili Hollandalı Kürdoloji uzmanı Martin Van Bruinessen oldukça farklı ve ilginç şeyler an­latmaktadır. Onun verdiği bilgiye göre, Seyyid Taha'nın kardeşi Şeyh Saleh'den hilâfet alan I. Ab­düsselâm, şeyhinin ölümü üzeri­ne kendisini şeyh ilân etti. Buna kızan Seyyid Taha'nın oğlu ve yeni şeyhi Ubeydullah, 'Abdüs­selâm ve müridlerinin delirdikle­rini, şeytanın kurbanları olduğu­nu" ileri sürerek, ona savaş açtı. Şeyhlerinin yenilmesine rağmen Abdüsselâm'ın müridleri onu mehdi ilan ettiler. Abdüsselâm da korkusundan saklandı. Daha sonra da öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed, Şeyh Ubeydullah'a bağlılığını bildirdi. Fakat Ubeydullah'ın Hicaz'a sü­rülmesinden sonra bu kez de Muhammed Barzanî mehdiliğini ilan etti. Bu, bölge halkı tarafın­dan benimsenmedi. Bölgede Bar zanîler "divâne" olarak adlandırıl­maya başlandılar.(8)

Muhammedi Barzanî

Kürt kaynaklarına göre I. Ab­düsselâm'ın yerine geçen Mu­hammed, zâhid, aşiret ve kabile kavgalarından kaçanların sığına­ğı, aktif bir insandı. Osmanlıya yapılan şikâyetler sonucu Bitlis'e sürülmüş, ve bir kaç yıl sonra da sürgünden dönmüştü. Ondan sonra da kimseyi kabul etmemiş ve 1903'de yerini oğlu II. Abdüsselâm'a bırakarak vefat etmişti.(9)

Şeyh Muhammed'in oğlu Molla Mustafa Barzanî anılarında, "1903-1904'de bir gün köylerini basarı Hamidiye Alayı mensupla­rınca tutuklanarak, ailece Diyar­bakır hapishanesine kondukları­nı, bir buçuk yıl kaldıktan sonra döndüklerini" anlatmaktadır.(10)

Diyarbakır ya da Bitlis'te sürgün kalan ailenin bu felâketinde Os­manlı Arşivlerindeki belgelere göre Osmanlı'nın tavrı değil aşi­ret ve tarikat kavgaları rol oyna­mıştı. 1888 başlarında Barzanî aşiretinin katıldığı bir kavgayı Osmanlı ordusu bastırmıştı.(11)

Barzanî aşireti 1898'de Becil ve Fakih Abdurrahman aşiretleriyle siyasî, Eylül 1903'de Şemdinanlı Şeyh Muhammed Sıddık Neh­rî'yle dinî nüfuz mücadelesi ola­rak değerlendirebilecek çatışma­lar yaşamıştı.(12)

Aslında Şeyh Mu­hammed ilginç bir insandı. Keke­me olması nedeniyle tam bir medrese eğitimi alamamış ve ba­basının daha onun medrese tale­beliği döneminde vefatıyla henüz talebe iken; postuna oturmuştu. Rus Kürdolog Bazil Nikin'e göre, kaba yöntemlerle kendi nüfuzu­nu sürdüren Şeyh Muhammed, Şeyh Ubeydullah Nehrinin Os­manlı yönetimince 1880 Kürt is­yanı nedeniyle Hicaz'a sürülme­sinden sonra bölgedeki nüfuzu­nu daha da arttırmış, civardaki aşiret liderlerine birer birer bo­yun eğdirmişti. Bundan sonra o da babası I. Abdüsselâm gibi mehdiliğini ilân etti. Mehdiliğini ilân etmekle kalmadı, Musul'a ve dolayısıyla Osmanlı'ya "cihad-ı mukaddes"(!) ilân etti. Mehdiliği­ni ve cihad çağrısını kabul etme­yenleri acı bir son, feci ölümler bekliyordu. Zibar aşireti liderle­rinden Molla Perisey'in başına gelenler korkunç ve tüyler ürper­tici idi. Molla parça parça edile­rek öldürülmüş, bu parçalar oyulmuş yaşlı bir ceviz ağacının gövdesine konarak yakılmıştı.

Barzanîlere bağlı Becil Şeyhi Nehrili Şeyh Muhammed Sıddık'a yazdığı bir mektupta, "Burada adlarını bile ağza almak isteme­diğim bu rezil aşiretin ve bu kötü ruhlu ailenin bana ettikleri na­mussuzca işler, onur kırıcı işler de var ayrıca. Burada senin ta­rafsız kararını istiyorum. Bilirsin ki, onlar Kur'an-ı Kerim'e bile acımamış ve onun sayfalarını çöpe atmışlardır. Benim mescidi­mi kirletmişlerdir" diyordu.(13)

Yahudi Barzanîler

Barzani de Yahudi. İşte belgesi....

Barzani
Barzani

'Musul hahamlarından Sallum, müslümanlardan birine hakaret edince önce Selanik'e, oradan da Kudüs'e sürülür.

Barzani ailesi ile ilgili sis perdesi ve aile­nin Yahudi kökenli oluşuyla ilgili yazı­mız, bazı çevrelerce "madem böyle ise, Osmanlı Arşiv ka­yıtlarında bunun belgesi olmaz mı?" kuşkularıyla değerlendiril­di. Daha önceki yazımızda da be­lirttiğimiz gibi Barzani ailesi, bölge­nin -Kuzey Irak'ın- gündemine, 20. yüzyıl başlarında ancak girebilmiş bir ailedir. Meşhur Kürt Tarihçi Meh­met Emin Zeki'ye göre, 1931'de Barzan aşireti 2750 hane civarındaydı.(2)  Barzani, Osmanlılar zamanında bile Zibad nahiyesinin bir köyü olmak­tan ileri gidememişti. Bir başka ifa­deyle küçük bir yerleşim birimi idi. Köyde yönetim ve kontrol, her za­man Barzani ailesinin elinde olmuş­tu.(3) 
Barzani ailesinden Yahudi hahamları çıktığı ve bölgede Yahudiliğe eği­tim öğretim faaliyetleri konusunda bu hahamların çok büyük hizmet ettiğine dair bilgi yalnız, Kürtçe ko­nuşan Yahudilerle ilgili önemli bir uzman olan Prof. Dr. Jona Sabar'a ait değildir.(4) Osmanlı Arşivi'nde bulduğumuz bir vesika da bu aile­den hahamların olduğunu teyid et­mekte, adeta bizim yazımızı sorgu­layanlara cevap vermektedir. 1856 yılına ait bu belgede ileride de ayrıntılarını nakledeceğimiz gibi Musul'dan Selanik'e, oradan da Ku­düs'e sürülen "Sallum Barzani"den bahsedilmektedir. Barzani kelimesi­nin son harfinin Osmanlıca yazılışın­daki "y" harfı (î okunur) bilindiği gi­bi nispet "ye"sidir. Kişinin mensup olduğu şehir ya da aileyi belirtir.

Dolayısıyla Haham Sallum, Barzan aşiretine ya da köyüne mensuptur. 1931'de nüfusu 2750 hane olan, Barzan'ın 1856'daki nüfusu herhal­de onlu rakamlarla ifade ediliyordu. Dahası burada hakimiyet tam olarak Barzanî ailesinde idi. Bölgede "Barzan" adıyla başka bir yerleşim birimi ve aşiret de yoktu. Kaldı ki, bölgede Barzani ailesi ile ilgili dinî kuşkular ve gizli kitap iddiaları yıllardır söy­lenmektedir.(4)

 Bu yazımızda değerlendireceğimiz belgeye göre Musul kazası haham­larından Sallum Barzani adlı Yahu­di, Müslümanlardan birine dil uzattı­ğı için yakalanıp zincire vurularak hapsedilmişti. Sonra da İstanbul'a getirilerek durum Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye'de görüşülerek Selanik'e sürülmüştü. Selanik ve Mu­sul'daki hahamlar, "Onun Selanik'te çaresiz ve perişan bir halde olduğu­nu, Selanik'in havasına alışamadığı­nı, bu durumun onun ölümüne se­bep olmakla kalmayıp Musul'da bu­lunan eşi ve çocuklarının da bir ek­meğe muhtaç olduklarını" mektuplarla İstanbul'daki Hahamhane'ye bildirmişler. Hahambaşının, Sallum Barzani'nin sürgünlüğünün Kudüs-i Şerif olarak değiştirilmesi ve Salllum'un orada gece gündüz padişaha dua ile meşgul olacağının belirtil­mesi üzerine, Kudüs'e Yahudi iskâ­nı ile ilgili tereddütler olduğu için; Hariciye Nezaretinin de görüşü alı­narak 29 Şubat 1856'da Hahambaşı'nca verilen dilekçe Osmanlı Hü­kümetince 11 Nisan'da görüşülerek uygun bulunmuş ve Sallum Barzani 20 Nisan 1861'da bir irade ile Ku­düs'e sürülmüş, daha doğrusu sür­gün yeri değiştirilmişti.(5)


Mustafa Barzani
Mustafa Barzani'nin yıllar sonra kurduğu iliş­kiler, hahamlarla Sallum Barzani ai­lesi arasındaki ilişkilerin yıllarca sür­düğünü göstermektedir. Molla Mus­tafa Barzani, 1950'den beri sık sık zi­yaret ettiği İsrail'de her zaman Ku­zey Irak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamın evinde kalmak­tadır: Haham David Gabay. Barzanilerin İsrail ile ilişkileri, hiç bir devlet­le kuramadıkları kadar sıkı ve sami­midir. Acaba neden diğer Kürt grupları değil de, Barzaniler bu ilişkide başrolde oynamaktadırlar. 18 Eylül 1972'de Washington Post'un yazdı­ğına göre her ay İsrail'den 50 bin dolar alan, MOSSAD şefi Zwi Şamir'i Kuzey Irak'taki kampında ağırlayan, 1967'de İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan'a sadece bir "Kürt Hançe­ri" götürmekle kalmayıp İsraillilerin bombalayacağı Kerkük Petrol tesis­lerinin planlarını da götüren Molla Mustafa Barzani(6) İslama mı, başka bir dine mi hizmet etmektedir. Bü­yük bir alim ve Seyyid olduğu iddia edilen hangi insan buna sırf "aşiret devleti" koltuğu için razı olabilir. 


Uğur Mumcu neden öldürüldü?


Uğur Mumcu
Uğur Mumcu

7 OCAK 1993 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde Uğur Mumcu birçok kişinin gözünden kaçan yazısında şöyle diyordu:

"Ortadoğu'nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir. MOSSAD, İsrail devletinin gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı. Barzani'nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi. Kimse bu ilişkiye, "Hayır olmadı" diyemiyor. CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.

MOSSAD'ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sidney'de yayınlanan Israel's Secret War's - A History of Israel's İnteligence Services adlı kitapta sergileniyor. Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan lan Black ve Washington'daki Brooking Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış. Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor. Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkileri tarafından da incelendiği yazılıyor.

Suriye illüzyonu ve Ortadoğu: Egemenliğin Yolu

suriye
suriye



ABD'NİN ORTADOĞU POLİTİKASI VE İSRAİL


TED GALEN CARPENTER, Foreign Policy dergisinin 91-92 kış sayısında şöyle diyordu: (Ted Galen Carpenter, "The New World Disorder", Foreign Policy, 85 Winter 1991-1992; sh. 24-39)

"Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra, üstelik son yıllarda ortaya çıkan yeni güç odaklarına rağmen dünyadaki en büyük askerî gücü ve bu gücü kullanma iradesini elinde tutan en büyük devlet olarak, ABD'nin kaldığı görülüyor. Bu durum bazılarına bugün tek süper devletli bir dünyada yaşadığımızı, artık dünyanın tek polisinin Birleşik Amerika olduğunu ileri sürmek olanağını veriyor."

Gerçekten de ABD'nin Sovyet vetosundan kurtulmasıyla birlikte, Birleşmiş Milletler içinde büyük bir etkinlik kazanması ve bu sayede Irak ve Libya karşısında uluslararası toplumu peşinden sürüklemeyi başarması, bu şekilde düşünenleri haklı çıkaran kanıtlardı. Nitekim 1992 yılında hazırladığı son derece önemli bir raporda Pentagon (The New York Times, 8 Mart 1992), ABD'nin hiçbir devlet ya da kuruluşla yetki ve güç paylaşımına gitmeden dünya barış ve güvenliğini korumak için, kollarını sıvamasını istiyordu. 8 Mart 1992 tarihinde The New York Times gazetesine sızan ve büyük tartışmalara yol açan "Tek Süper Devletli Dünya Raporu" adlı bu raporda, Amerikan dış ve savunma politikasının bundan böyle tek amacı şu şekilde belirtiliyordu:

"Batı Avrupa'daki, Asya'daki ya da eski Sovyetler Birliği'ndeki devletlerden hiçbirinin Birleşik Amerika'nın karşısına dikilecek, ona kafa tutacak güce erişmesine izin vermemek..." 

Başka bir deyişle ABD egemenliğinde tek süper devletli bir dünya kurmak ve bu dünyanın devamını sağlamak... Raporu hazırlayanlara göre bu amaçla ABD kendisine karşıt olabilecek
devletleri uluslararası alanda daha büyük roller yüklemeye heveslenmekten, kendisinin ve dostlarının çıkarlarını korumak için onları saldırgan politikalar izlemeye, çekirdekli/nükleer silahlar edinmeye kalkışmaktan caydıracak kadar büyük bir gücü her zaman elinde tutmalıydı.

Ortadoğu: Egemenliğin Yolu

BUNUN DA yolu kuşkusuz Ortadoğu'dan geçiyordu. Çünkü Türkiye'nin de içinde bulunduğu Ortadoğu bölgesi üç kıtanın birleşmesinden kaynaklanan jeostratejik öneminin yanısıra, dünyanın şu anki petrol rezervlerinin yüzde 65,7'sini (yani üçte ikisini) barındırması nedeniyle büyük bir ekonomik öneme sahipti. (Baskın Oran, Kalkık Horoz, sh. 19)

Hangi anlamda ele alınırsa alınsın, Ortadoğu, Asya, Avrupa ve Afrika arasında bir köprü durumundaydı ve bu üç kıtaya açılan bir kapı, eski dünyanın ortası, kalbi olma niteliğini her zaman koruyacaktı. Kıtalar arasındaki bu merkezî konumundan ötürü tarih boyunca çeşitli yönlerden gelen göçlerin geçit yeri ve tarihin ilk devirlerinden bu yana insanlığın kaderini belirleyen uygarlıkların beşiği olmuştu. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti'ni parçalayan sömürgeci güçlerin bölgedeki denetimleri İkinci Dünya Savaşı'na kadar sürdü. Savaştan sonra bölgede dengeler değişmişti, Filistin'de kurulan İsrail Devleti'nin izlediği Siyonist politika, (Ortadoğu Barış Süreci ve Türkiye Üzerine Etkileri, Genelkurmay Başkanlığı, Harb Akademileri Komutanlığı) bölgenin duyarlı dengesini bozuyordu. Yöredeki eski etkinliklerini kaybeden İngiltere ve Fransa yerine ABD, İsrail Devleti'nin destekçisi olarak önemli roller üstleniyordu. Bu tehlikeli ikilinin bölgedeki etkinliği artarken bölgeye, kan ve nefret kelimeleri hakim oluyordu.

Hava Kuvvetleri'nde görevli Albay Mehmet Kocaoğlu'na göre, Ortadoğu petrollerinin ABD ve Batı pazarlarına akışının kesintisiz devam etmesi bir ABD reel politiğiydi ve bölgenin jeostratejik konumu ve sahip olduğu zengin petrol rezervlerinden dolayı Ortadoğu, özellikle Körfez Bölgesi ve çevresi ABD millî güvenliği ile ilişkili bir hale gelmişti.

Albay Mehmet Kocaoğlu şöyle diyordu:

"Tarihsel süreç incelendiğinde görülecektir ki, dünyada hiçbir bölge Ortadoğu kadar yoğun bir bölge olmamıştır. Sanayileşme sonucu, petrolün son derece önemli bir nitelik kazanması ve bu maddenin de Ortadoğu'da bulunmasından ötürü, sadece bölge içi ülke ve güçlerin değil, bölge dışı emperyalist güçlerin çıkar ve nüfuz mücadelesi alanı haline dönüşmüştür. 1990'da Kuveyt'in Irak tarafından işgali ile başlayan Körfez Krizi ve 1991 Körfez Savaşı, Ortadoğu petrolleri üzerinde sürdürülen nüfuz kurma mücadelesinin tipik ve en çarpıcı özelliğini oluşturmaktadır."

Amerikan-Sovyet çatışması bitmiş ve Körfez Savaşı ile Amerikan egemenliği bölgede tescil edilir edilmez, Amerika ve İsrail bölgede yeni bir Ortadoğu resmi çizmişti. Batı dünyası tarafından onaylanmakta gecikilmeyen bu resme göre Ortadoğu, Soğuk Savaş'ın hemen ardından yeni bir "iki kutuplu" sisteme oturmuştu. Bir yanda Amerika'nın uzaktan koordine ettiği ve İsrail'in başını çektiği Ürdün, Arafat'ın FKÖ'sü, Mısır ve Muhafazakar Arap monarşilerinden oluşan bir 'barış cephesi', diğer taraftan da İran, Suriye ve Bağdat'taki Saddam rejiminden ve iki ülke tarafından desteklenen direniş örgütleri... 

İşte böyle bir cepheleşmede Türkiye'nin yeri nerede olacaktı? Amerika ve İsrail Türkiye'nin en hassas noktasının PKK terörü olduğunu biliyor ve Türkiye'yi kalbinden vuruyordu. Genel
kanı ABD-İSRAİL ikilisinin, bölgedeki terörün aynı merkezden yani Şam'dan yönetildiği, dolayısıyla bölgedeki bütün terör hareketlerine karşı ortak hareket etmeleri gerektiği düşüncesini Türkiye'ye dayattığı ve Türkiye'nin de bu fikre sıcak baktığı ve bu yüzden bu ikili ile işbirliğine girdiği şeklindeydi. Yani Türkiye'ye, PKK'nın da, İsrail karşıtı direniş hareketlerinin de aynı merkezden yönlendirildiği, dolayısıyla birlikte mücadele edilmesi gerektiği söyleniyordu.

Durum gerçekten böyle miydi? Türkiye'nin yaklaşık 20 yıldır en büyük baş belası olan PKK gerçekten Şam'dan mı idare ediliyordu? Yoksa bu bir illüzyondan başka bir şey değil miydi? Çünkü biz biliyorduk ki...

İsrail PKK'yı Destekli(yor)du

10 Haziran 2013 Pazartesi

Gündüzleri TC, Geceleri PKK ''Mehmet Şevket Eygi''

Gündüzleri TC, Geceleri PKK  Mehmet Şevket Eygi
Gündüzleri TC, Geceleri PKK - Mehmet Şevket Eygi



PKK'nın eline düşen bir asker kaçmayı başarmış (bilerek "kaçırılmış" da olabilir). Medya bu kişinin söylediklerini akıl almaz olarak sıfatlandırdı. Güneydoğu bölgesinde PKK elemanları cirit atıyorlarmış. Gündüzleri şöyle böyle saklanıyorlarmış, geceleri serbest şekilde faaliyet yapıyorlarmış. Halktan vergi bile topluyorlarmış.

Teroristler ellerini kollaranı sallayarak dolaşıyormuş.
Nerede?.. Kuzey İrak'ta değil, bizim topraklarımızda.

Bendeniz etliye sütlüye karışmayan bir vatandaşım. Lakin kulağıma yakası açılmadık haberler geliyor. Ülkenin, bilhassa güneydoğusunda birtakım kurtarılmış bölgeler oluşturulmuş. Gündüzleri TC, geceleri PKK devleti. Gece silahlı, gündüz külahlı...

Benim çok iyi bildiğim bir şey varsa bugünkü şartlarda ve bugünkü mücadele metoduyla PKK terörü kesinlikle bitmez.
Kendi topraklarımızda PKK faaliyet gösteriyor, biz sınırlarımızın dışındaki yerleri bombalıyoruz!..

PKK gerilla hareketi ne demektir?

Hangisi Hain? Orgeneral İlker Başbuğ mu? yoksa Altan mı?

Hangisi Hain? Orgeneral İlker Başbuğ mu? yoksa Altan mı?
Hangisi Hain? Orgeneral İlker Başbuğ mu? yoksa Altan mı?

Hangisi Hain?

Ağlama duvarında ağlayarak ibadet ederken, aynı zamanda Türk ve Müslüman kimliği ile TSK'nın Genel Kurmay Başkanlığını yapan İlker Başbuğ mu? Yoksa Gazeteci Altan mı?


***

Dinleyin Orgeneral Başbuğ!
Edep sınırlarını epeyce aşan, saygısız ve küstah bir üslupla bizi “hainlikle”, “mütareke basınından da beter olmakla” suçladınız.

Ciddi bir ülkenin ciddi bir genelkurmay başkanı, birisini “hainlikle” suçladığında mutlaka elinde kanıtlar vardır ve hainlikle suçlanan adam derhal bu ağır suçtan yargılanır.

Ama siz ciddi biri olmadığınız, mahalle kahvehanesinde konuşur gibi aklınıza geleni söyleyip, suçlamalar uydurduğunuz için, hayatlarını “asker yandaşlığına” hasretmiş bir iki utanmaz yazar taslağından başka kimse sizi ciddiye almadı.

Söyledikleriniz en fazla, “hain olduklarını genelkurmay başkanından öğrendiğim adamlar kanıma dokunduğu için onları vurdum” diyecek bir yeni yetmenin herhangi bir girişimine “altlık” olmaktan fazla bir anlam kazanmadı.

“İhanet” ciddi bir suçtur.

Darbe planı hazırlamak “ihanettir” mesela.

1 Mayıs’ta insanların üzerine ateş açmak ihanettir.

Ülkeyi “kaos ortamında” tutmak için katliamlar düzenleyip karışıklıklar çıkarmak ihanettir.

Danıştay cinayetinde, kamera görüntülerini silerek

Açılım Süreci Hep Yahudileri, Siyonistleri ve CIA'nı sevindiriyor. Yedi ceddi Yahudi karısı CIA ajanı olan Kemal Derviş de açılımdan çok memnun

açılım süreci, apo, vatan haini, denilmemeli, kemal derviş, CIA, kripto yahudi, karısı
Açılım Süreci Hep Yahudileri, Siyonistleri ve CIA'nı sevindiriyor.
Yedi ceddi Yahudi karısı CIA ajanı olan Kemal Derviş de açılımdan çok memnun

Taha Akyol'a konuk olan Kemal Derviş'ten çarpıcı açıklamalar

Eski Devlet Bakanı-Ekonomist Kemal Derviş, CNN TÜRK'te Taha Akyol'un konuğu oldu. Çözüm süreci hakkında düşüncelerini paylaşan Derviş çarpıcı açıklamalarda bulundu.

'VATAN HAİNİ DENMEMELİ' 

Çözüm sürecinde iki temel noktanın olduğunu belirten Derviş 'Biri şiddetin olmaması ikincisi ise herkesin özgürce fikrini söyleyebilmesi ve öneri getirebilmesidir. Bu öneriyi getirene vatan hanini denmemeli. Her türlü öneri demokratik bir çerçevede tartışılmalı. Herkesin amacı aynı bu ülkede barış içinde yaşamak'dedi.

'ÖCALAN DEĞİŞMİŞ OLABİLİR'

Barışın her neticede düşmanla yapıldığını kaydeden Derviş, 'Hep geriye gidersek işin içinden çıkamayız. Ben insanların değişebileceği kanısındayım. Bugünkü Öcalan, 20 yıl önceki Öcalan değildir belki de. Her insan deneyimlerinden öğrenebilir. Kendisi şiddete karşıysa ve şiddetin sona ermesinde yardımcı olabilecekse yardımcı olsun' ifadelerini kullandı.

'ŞU ANDAKİ GÖRÜNTÜ SEVİNDİRİCİ'

Türkiye'nin artık güçlendiğini ve her şeyi tartışa bileceğini söyleyerek devam eden Derviş, PKK'nın silah bırakması konusunda ise 'PKK'nın ne zaman silah bırakacağı konusundaki belirsizlik rahatsız edici. Bu konuda ayrıntılara girmek benim için zor. Silah oldukça tehlike devam ediyor ama şu andaki görüntü bile sevindirici. Çünkü son haftalarda olay yok çekilme var.' şeklinde konuştu.

VATAN

İşte Akiller heyeti buna hizmet ediyor; Türkiye ve Kürdistan konfederasyon olacak. Sonra da Büyük İsrail Devleti'ne dahil olacak.

İşte Akiller heyeti buna hizmet ediyor; Türkiye ve Kürdistan konfederasyon olacak. Sonra da Büyük İsrail Devleti'ne dahil olacak.
İşte Akiller heyeti buna hizmet ediyor; Türkiye ve Kürdistan konfederasyon olacak.
Sonra da Büyük İsrail Devleti'ne dahil olacak.

Türkiye ve Kürdistan konfederasyon olacak


Hükümet o yıl Kürt açılımına başladığında, eski CHP lideri Deniz Baykal, bunun Amerikan projesi olduğunu savunmuş ve kanıt olarak Phillips’in 2007 ve 2009’da yazdığı 2 raporu göstermişti. Şimdi New York’taki Columbia Üniversitesi’nde İnsan Hakları Çalışma Enstitüsü’nün Barış Oluşturma ve Haklar Programı Direktörü olan Phillips, “Türkiye veIrak Kürdistanı konfederasyon olacak” dedi.

DAVID Phillips, New York’taki Columbia Üniversitesi’nde İnsan Hakları Çalışma Enstitüsü’nün Barış Oluşturma ve Haklar Programı Direktörü. Phillips, Türkiye-Ermenistan arasındaki uzlaşma projesinin de mimarları arasındaydı, hatta bunun için kurulan bir komisyona başkanlık etmişti. David Phillips geçmişte Türkiye’de tartışma konusu olan iki makalesinde ise PKK ile müzakere önermiş, PKK’lıların silahsızlandırılması, dağıtılması ve topluma yeniden entegrasyonu için af dahil bir dizi öneri getirmişti. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda uzun süre danışmanlık yapan ve açıklamak istemese de Türkiye’deki sürecin halen tam göbeğinde bulunan Phillips ile 8 Mayıs’ta PKK’lıların Türkiye’den çekilme takvimi başladığı gün konuştuk. Ertesi gün de içeriğini açıklamadığı bir program için Türkiye’ye geçti. Bundan 6 yıl önce Amerikan Dış Politikası Ulusal Komitesi için yazdığı raporda, bugün yaşanan süreci aşama aşama anlatan Phillips’in çarpıcı değerlendirmeleri şöyle:

8 Mayıs’ta başlayan çekilme sürecini nasıl görüyorsunuz?
Çok olumlu bir gelişme. Ancak çekilme sadece bir başlangıçtır. Daha kapsamlı bir barış anlaşması için yüz yüze müzakereye başlanması gerek. Barış sürecinin kapsayıcı olması için bu hem PKK’lıların ‘Silahsızlandırma, Dağıtma ve Yeniden Entegrasyonu’nun (SDYE) hem de af düzenlemesinin detaylarını içermeli. Af düzenlemesi hem PKK savaşçılarını, hem de çatışmalara karışan diğerlerini içermek zorunda. Suça karışmış olabilecek köy korucuları ve güvenlik güçleri mensupları dahil.

Ya PKK’nın lider kadrosu?
Affın bir alternatifi de sığınma. Türkiye’nin dışında yaşayan birçok PKK komutanı var. Onların af koşullarını müzakere etmek zor olabilir. O yüzden onlar için bir seçenek, şu anda yaşadıkları ülkelerden sığınma almak. Çoğu şu anda Irak’ta. Cumhurbaşkanı Talabani de üst düzey PKK komutanları için sığınmaya sıcak baktığını söyledi. Ancak lider kadrolara nerede sığınma verildiği çok önemli değil. Önemli olan, bu kadroların sorunlarının ele alınması ve böylece onların da barış sürecine engel olmaması.

Kime af, kime sığınma olacak?
Bu, müzakere gerektiriyor. Hükümetin tek taraflı olarak karar vereceği bir şey olmamalı bu. İhtilafta üstlendikleri sorumluluklarına göre farklı şekilde muamele görmeliler.

FARKLI SINIFLANDIRILMALI
Bu durumda Karayılan sığınma alacak.
Ben örgütün üst düzey liderlerinin köylerine dönüp Türkiye’de normal bir hayata devam edebileceklerini sanmıyorum. Onlar sığınma kısmına girecektir. Farklı sınıflar var: Örgüte yeni girmiş olan, suç faaliyetine katılmayanlar. Saha operasyonlarında bulunmuş rütbeliler. Üst düzey lider kadro. Hepsi farklı ele alınmalı. İlk gruptaki suça karışmamış olanlar için koşulsuz af. Suça bulaşmış olanlar için ise şartlı af. Üst düzey için de şartlı af ve sığınmanın bir tür kombinasyonu. SDYE bir af içermeli çünkü başka türlü işlemez.

Peki ilk grup, örgüte yeni katılanlar için kriter ne olmalı?
2002. Örgüte son 10 yıl içinde katılmış olanlar buna dahil olabilir.

Irak bu sınırla kalamaz

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Türkiye yakın bir işbirliği oluşturdu. IKBY, PKK ile görüşmeleri kolaylaştırma konusunda çok yapıcı bir rol üstlendi. Eğer Türkiye ve IKBY bu yönde çalışırsa, ABD sonuç ne olursa olsun destekler. Türkiye ve KBH arasındaki yakınlık istikrâr ve bölgesel refah için olumlu. Bu ABD’nin çıkarına olan bir durum. Ayrıca bu ilişki, Bağdat ile ortaklığı dışlayıcı değil ki. Ben Irak’ın şimdiki sınırlarıyla yaşayacağını hiçbir zaman düşünmedim. Irak Kürdistanı’nın bağımsız olacağına inanıyorum. Bu da, eğer Maliki cepheleşme yaklaşımına devam ederse Irak’ın bir sonraki (2014) parlamento seçimlerinde olur. Başbakan Maliki, Irak’taki tansiyon ve Kürtlere etnik ayrımın sorumlusudur. Böyle devam ederse, Irak’ın bölünmesinin de sorumlusu olacak. Irak politikası ve Maliki’nin yaklaşımın sonucu büyük ihtimalle Irak Kürdistanı adında uluslararası yasal bir statüye sahip, Türkiye tarafından korunan ve Türkiye ile ekonomi, enerji ve güvenlik alanlarında yakın işbirliği içeren konfedere bir yapı olacak.

Akillerle düzenli temastayım
ABD’nin çözüm sürecindeki rolü ne?
Türkiye egemen bir ülke. Akil insanlar uluslararası deneyimleri inceleyip hükümete öneriler sunabilirler. Columbia Üniversitesi de bu sürece yardım etmeye hazır. Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun bilgileri sağlamak için âkil insanlarla işbirliği içinde çalışıyorum. Bu konuda Türk dostlarımla yıllardır temas halindeyim. 2007’de yazdığım raporda tartışılan maddeler, bugün tartışılıyor. Bu maddeleri Türklerle aktif bir biçimde görüşmeyi yıllardır sürdürüyorum. Şu anda da...

Türk hükümet yetkilileriyle mi?
Kimlerle temasta olduğumu açıklamayacağım. Âkil insanlar dahil Türkiye’deki dostlarla düzenli olarak temastayım.

PKK terörünün içyüzü

PKK terörünün içyüzü
PKK terörünün içyüzü

1. Ülkemizde bir buçuk milyon Kripto(gizli) Ermeni vatandaşımız olduğu iddia ediliyor. Bunun kaçta kaçı militanlık yapıyor? Bu militanlar hangi kurumlarda ve sektörlerde yuvalanmış, kadrolaşmıştır? Şimdiye kadar neler yapmışlardır? Amaçları nedir? Kripto Ermeni militan ve aktivistlerinin PKK hareketiyle ilgileri var mıdır? Gayeleri nedir?

2. Yine bir buçuk milyon Kripto(gizli) Yahudi olduğu iddia ediliyor. Bunların da kaçta kaçı militandır? Neler yaptılar, neler yapıyorlar? Hangi temel kurumlara sızmışlar ve kadrolaşmışlardır? Son yüz yıllık tarihimizdeki ağırlıkları ne kadardır?

3. PKK gerçekten bir Kürt hareketi midir, yoksa Ermeni emperyalizminin ve Siyonizmin kurduğu bir hareket midir?

4. Üç bin (Beş bin diyen de var) Kürt köyünü haritadan silen, halkını süren ve perişan eden zihniyet Kürt halkının bir kısmını dağa çıkartmak için mi yapmıştır bu işi?

5. PKK terörünün ölü bilançosu 35-40 bindir. Bunların kaçta kaçını PKK öldürmüştür? Onun öldürmediklerini kimler öldürmüştür?

6. PKK terörünün gölgesinde şimdiye kadar kaç yüz milyar dolarlık uyuşturucu ticareti, kaçakçılığı, trafiği yapılmıştır? Bu işi kimler yapmıştır? Yapmaktadır?

7. PKK'ya, ordumuz için üretilen MKE mermilerini kimler vermiş veya satmıştır?

8. PKK terörü Kürtlere hürriyet ve adalet sağlamak için mi yapılıyor, yoksa Türkiyeyi parçalayıp Doğu ve Güneydoğu bölgemize ileride Ermeni nüfusu getirmek, bir de Eretz İsrail'i gerçekleştirmek için mi?

9. İsrail 1948'den bu yana Kürtlerle niçin çok yakından ilgilenmektedir? Bu konudaki gayesi nedir?

Yukarıda dokuz soru sordum. Bunların doğru cevapları bilinmedikçe PKK terörü asla anlaşılamaz. Bir kör döğüşüdür gider.

Mehmet Şevket Eygi
Gazeteci - Yazar
21 TEMMUZ 2010

TSK’da, yirmi yıldır, bin tane ermeni ajanı çeşitli kademelerde görev yapıyor

TSK’da, yirmi yıldır, bin tane ermeni ajanı çeşitli kademelerde görev yapıyor
TSK’da, yirmi yıldır, bin tane ermeni ajanı çeşitli kademelerde görev yapıyor

Star Gazetesi Yazarı Aziz Üstel, dün “Heron’ları Gürbüz Çocuklar Ordusu mu düşürdü?” başlıklı çok ama çok kritik bilgiler içeren bir yazı yazdı:

Üstel, PKK’lılara “adamımız” diyen, Heronların PKK’lılara çok kayıp verdirdiğini, bu nedenle ya düşürülmesi ya da geri çekilmesini isteyen, bir üsteğmen, bir yarbay ve bir amiral arasında geçen konuşmayı ele aldı.

Üstel’e göre Ordu içindeki bu hainlikle, “Gürbüz Çocuklar”ın ilgisi var. O gürbüz çocuklar ise, Ordu içindeki Ermeniler.

İşte Üstel’in yazılamayanı yazdığı o yazısının ilgili bölümü:

Türkiye'de kurtarılmış bölgeler var mı? Garip bir yazı..

Türkiye'de kurtarılmış bölgeler var mı? Garip bir yazı
Türkiye'de kurtarılmış bölgeler var mı? Garip bir yazı

Türkiye'de "Kurtarılmış bölgeler" var mı? Ben sen o biz, vatanın bazı bölgelerine gidip rahatça gezemiyor, tatil yapamıyorsak, var gibi geliyor bana.
Sanırım terörün merkezi Kandil dağında değil, Türkiye'nin içinde.
Konvansiyonel ordularla gerilla savaşı kazanılabilir mi?
ABD Vietnam'da kazanabildi mi?
PKK terörü bitirilebilir mi?
Bitirebilseydi, 1984'ten beri geçen 27 yıl içinde bitirilmiş olmaz mıydı?
Türkiye'deki terör... Ermenistan... Tel-Aviv... AB... ABD...
Büyük Ermenistan...
Büyük Kürdistan...
Eretz İsrail (Büyük israil)...
Küçük Türkiye... Küçültülmüş Türkiye...
Bir buçuk milyon Kripto Yahudi...
Bir buçuk milyon Kripto Hıristiyan...
Büyük Selânik...

Yahudiler iki devlet kurdular. Biri Türkiye, diğeri İsrail

Yahudiler iki devlet kurdular. Biri Türkiye, diğeri İsrail
Yahudiler iki devlet kurdular. Biri Türkiye, diğeri İsrail

- Sözde Cumhuriyetiz ama Anayasamızın gizli maddeleri var?
- Merkez bankamız çok ortaklı bir anonim şirket... Ne statüsü ne ortakları doğru düzgün belli değil... Paralarımızın üzerinde Türkiye Cumhuriyeti ifadesi bile yazmıyor...
- Genel Kurmay başkanlarımız Yahudilerin ibadethanesi Ağlama Duvarında ağlayıp duruyorlar...
- Türkiye’yi kurduğu iddia edilen Mustafa Kemal’den tutun da, günümüze gelene kadar, meşhur idarecilerimiz, askerlerimiz, bürokratlarımız hep Sabetaycı Yahudi kökenden çıkıyorlar...
- % 99’u Müslüman olan bir ülkede başörtüsünü bunlar mı yasaklıyorlar?
- PKK’yı bunlar mı bilerek bitirmiyorlar?
- Yeni Türkiye devletinin resmen tanındığı Lozan’da bizi neden Yahudi Hahamı Haim Naum temsil etti?
- Ünlü Sabetaycı Yahudi Orhan Pamuk Amerika’da bir panelde neden “Modern Türkiye Cumhuriyeti’ni biz kurduk” dedi...
- Türkiye Cumhuriyeti bir Yahudi cenneti olarak mı inşaa edildi?
- 1924’te Yunanistan ile yaptığımız Mübadele ile neden Türk diye hep Selanik Yahudileri getirildi?
- Bir Yahudi hahamının oğlu olan Moiz Kohen, neden Tekinalp takma adı ile Türkçülük ve Kemalistlik sistemini kurdu?
- M. Kemal'in eşi Latife, İzmir'in tanınmış Yahudi ailelerinden birine mi mensuptu?
- Adnan Menderes Yahudi bir aile yapısından geldiğini neden gizledi?
- Celal Bayar, Bursa'da siyonist okulunda okudu mu?
- Fevzi Çakmak'ın karısı, neden evini yahudilere hibe etti ve havra yapıIdı?
- İngilizler, neden hiç savaşmadan İstanbul'dan çekildiler?
VE OSMANLI’YI KİM YIKTI, TÜRKİYE’Yİ KİM KURDU?

*****

Türkiye’yi İsrail’in Sömürgesi Yapmışlardı

29 Nisan 2013 Pazartesi

Doğu ve Güneydoğu niçin boşaltılıyor?

Doğu ve Güneydoğu niçin boşaltılıyor?
Doğu ve Güneydoğu niçin boşaltılıyor?



Şu gerçeği kimse inkar edemez: 1980′lerden bu yana doğu ve güneydoğu Anadolu boşalmaktadır. Milyonlarca vatandaşımız evlerini, köylerini, bağ ve bahçelerini terk edip Batı’ya göç etmektedir. Diyarbakır, Adana, Tarsus gibi şehirlerde milyonlarca güneydoğulu vatandaşımız zor ve kötü şartlar altında yaşamaktadır. Şimdi keskin bir soru yönelteceğim: Doğu ve güneydoğu Anadolu boşalıyor mu, boşaltılıyor mu?

İkinci dehşetli bir gerçek: Doğu bölgemizde üç ile beş bin arasında köy boşaltılmış, milyonlarca vatandaşımız mağdur edilmiştir. Bu kütlevi (yığınsal) boşaltma işi sadece güvenlik sebebiyle midir, yoksa bu meselenin ardında gizli ve derin sebepler mi vardır? Varsa bunlar nelerdir? Bir diğer keskin ve yakıcı sorum şudur: Birtakım dış mihraklı güçler ve onların içimizdeki işbirlikçileri, doğu ve güneydoğuda boşalan yerlere ileride başka nüfuslar ithal edilmesini mi planlıyor ve düşünüyor?


Bu kafayla PKK savaşı bitmez

Bu kafayla PKK savaşı bitmez
Bu kafayla PKK savaşı bitmez


1. PKK, üç beş çeteci ve çapulcu değil, bir gerilla ordusudur.
2. Gerilla savaşları konvansiyonel orduyla, konvansiyonel savaş metotlarıyla kazanılamaz.
3. PKK'yı bitirmek için tamamen profesyonel (Mânen ve maddeten)vasıflı, güçlü ve üstün bir anti-gerilla ordusu kurulmalıdır.
4. PKK'yı başlangıçta derin TC, derin istihbarat, bir kısım derin egemen azınlıklar, derin Kriptolar kurdurtmuştur.
5. Resmî ideoloji ve vesayet rejimi varken PKK terörü ve savaşı bitmez.
6. Otuz senedir PKK savaşları ve terörü sürüyor, bir türlü bitirilemiyor. Birileri bunu bitirmek isteyeni bitiriyor.
7. PKK'ya Türk ordusunun silahlarını ve cephanelerini kimler vermişse, onlar bulunup cezalandırılmadıkça bu savaş bitmez.
8. PKK'nın gölgesinde uyuşturucu ticareti yapıp zengin olanlar ellerini kollarını sallayarak dolaştıkça bu savaş bitmez.
9. Müslüman Türkiye'de, M. Kemal'in ölümünden sonra çıkartılmış anti-İslamî Kemalist ideoloji yürürlükte kaldığı müddetçe PKK terörü bitmeyecektir.
10. PKK'nın arkasında "bir kısım" Ermeniler, Siyonistler, Kriptolar, Pakraduniler, Dönmeler, Haçlılar, Misyonerler, Emperyalistler, Sömürgeciler, AB'ciler, ABD'ciler vardır. Bu gerçek bilinmeden ve gereken çare ve çözümler bulunup hayata geçirilmeden PKK bitmez.
11. PKK terörü ve savaşı konusunda, neticelerin ötesinde sebeplere ulaşıp onları nötralize etmedikçe bu savaş bitmeyecektir.
12. Halk otuz seneye yakındır PKK konusunda aynı teraneleri, lafları, sloganları, aynı edebiyatı işitmektedir: "Bunlar birkaç çapulcu... Devletimiz güçlüdür... Bunları yok edeceğiz... Artık sabrımız tükendi..." gibi. Devlet güçlü ise otuz sene geçti, bunları niçin bitiremedi?

Bu güne değin en çok tıklanılanlar